23 Temmuz 2010 Cuma

"Kuşakların Birleştiği Konser"

Uzunca bir süre hayranlarıyla buluşmayan, resmi olarak ayrılmasalar da bir dönemi bireysel deneyimler kazanmak için ayrı geçiren, 7 yıl sonunda da Avrupa Turnesi kapsamnında bir araya gelerek ülkemizi de ziyaret eden The Cranberries, dün gece binlerce kişiyi yıllanmış parçalarıyla coşturdu.

Aslında 90'lar, grup üyelerini "The Cranberry Saw Us" adıyla tanımıştı. Bizlerse, onlar resmi olmayan dağılımlarını gerçekleştirmeden önce "The Cranberries adıyla ve dilimize yapıştırdıkları "Zombie, Animal Instincts, Linger" gibi bir birinden güzel parçalarıyla tanıdık. 2000'li yıllar onlar için "Bireysellik" adı altında yeni deneyimler kazandırmış olsa da, dün akşam gördük ki bütün olarak bize dönmeleri çok daha doğru bir seçimmiş.

Konser Alanından

Aracımızdan yoğun kalabalık nedeniyle yolun yarısında indiğimizde, İnönü Stadı'na kadar uzanmış uzunca bir kuyruk bizi "merhaba"larla karşılıyordu. Ben ömrü hayatımda hiç bir konserde böyle bir kuyruk görmemiştim. Kuyruk uzanmakla kalmıyor, büyük bir "S" oluşturmuş başa dönüp sonra tekrar sona doğru kıvrılıyordu. Kuyruğun nedeni ise girişe kurulan havuz sisteminin pratik kurulmamasından kaynaklanıyordu. Alana ulaşabildiğinizde bir diğer süpriz ise her yerde 50 kuruşa, konserlerde ise en fazla 2 TL'ye satın aldığınız suların, içeride 5 TL'ye satılıyor olmasıydı. 30cc'lik kutu bira ise kutusuyla birlikte 10 TL'ydi. Bu anlamsız fiyat skalası ve komiktir ki depolarında yeterli biranın olmaması nedeniyle içki kullanımı son derece azdı.

Alanda ilk dikkat çekenler ise, sponsor firma Renault'un uzun boylu kızları, giriş alanının hemen karşısındaki duvarın üstüne yerleştirdikleri bir aracı ve FOH alanının hemen arkasına kurulan dev bir led ekranın olmasıydı.

Konser, bir çoğumuzun Cenk-Erdem ikilisi olarak tanıdığımız ünlü radyoculardan Cenk Durmazel'in solistliğini yaptığı MALT grubunun sahne almasıyla başladı. Sonrasında ise bir dans grubu Cranberries öncesi ortamı hareketlendirmeye çalıştı.

Ve Sahnede Mini Kırmızı Elbisesiyle Dolores O'Riordan

Analyse parçasının melodileri kulaklarımıza ulaşırken, sahneye "Close your eyes, Breathe the air out there, we are free" sözleriyle, gözlerimiz sahnede Cranberries'in solisti Dolores buluşuyor. Her yeni şarkıda daha çok enerjik olan, belkide uzun süredir sahne almamanın birikmişliğiyle sahnenin bir başından diğer ucuna koşup duran, sürekli hoplayıp, zıplayan, dans eden Dolores, çılgın bir genç kız izlenimi bırakıyor bizlerde. Gelen seyirci kitlesine de baktığınızda, yaş oranlarındaki farklılık da şaşırtıcı. 60'larında ve 17'lerindeki seyircileri bir arada görmek hoş bir ambiyans oluşturmuştu.

When You're Gone parçasını bir kaç kere dinleyemesem de konser bu yazın güzel ve en kalabalık konserler listesinin ilk sıralarına yerini aldı. Kaçıranlar için bugün Türkiye'deki 2. konseri İzmir Çeşme'de.

20 Temmuz 2010 Salı

Bir Seal Gecesi

Dün gece Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi bir büyük ismi daha ağırlamanın mutluluğunu yaşıyordu. İKSV'nin 17. Uluslararası Caz Festivali kapsamındaki konser, aşkın mimarı olarak tanınan ve ünlü alman model Heidi Klum’la evli olan ünlü Amerikalı pop şarkıcısı Seal'ı ağırladı.  ÇEKTİĞİM BAZI KARELER:)

Yoğunluk, daha içeri girmeden kapıdaki giriş ve bilet sırasından anlaşılıyordu zaten. Ancak bu yoğunluğa rağmen içeri girmemiz sadece 3 dk sürdü ve bu benim için büyük bir başarıydı. Bazı ünlü simaların sırada beklemeden ve aranmadan yanımızdan geçip içeri girmeleri sinir bozucu olsa da, içeri hızlı girmenin mutluluğuyla pek üstüne düşmedik.

Konser alanı oldukça kalabalıkdı. Bizler de yerimizi almış konserin başlama saatini heyecanla beklerken, Killer'ın melodileri duyulmaya başladı. Islıklar ve alkışlar eşliğinde ilk parçasını bitiren Seal, seyiriciyi Türkçe "Hoş Geldiniz Türkiye" diye selamladı.

Konser "It's a man's worl" - " i can't stand the rain" gibi sakin, duygusal parçalarla başlayarak böyle devam edecekmiş gibi başlarda görünse de, ilerleyen dakikalarda bizi "Burda hiç bir kural geçerli değil. Tek bir kural hariç; O da eğlenmek" sözleriyle ayaklandırarak kendisine hayran bıraktı.

Normalde fotoğraf çektirmeyen, seyirciyle pek içli dışlı olmayan sanatçıları görmeye alışık olan halkımız, böylesine sempatik ve kendisine dokunulmasına her an müsade eden bir dünya starını görünce inanılmaz bir yarış içine girdi. Ve sahnenin hemen önünde loca olarak ayrılmış mekan bir disko alanına döndü.

Kalabalıkda duyduğum cümlelerin en başında Seal'ın cildindeki büyük probleme rağmen kendisiyle inanılmaz barışık olduğuydu, ve nedenini sorup duruyorlardı birbirlerine. Seal'ın yüzündeki yara, sistemik lupus eritematozus adlı bir rahatsızlığın sonucu. Bu hastalık, büyük bir yoğunluğu siyah ırkta görülen, sebebi bilinmeyen cilt, eklem, böbrek, kalp zarı, akciğer zarı gibi bir çok doku ve organ iltihabına bağlı çok sayıda bulgularla giden, değişik seyir gösteren ve bağışıklık sisteminin bozuk çalışması sonucu ortaya çıkan bir hastalık.. Yani doğduğunda değil ama var olunan genetik yapının etkisiyle daha sonradan ortaya çıkan bir durum.

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Tam Bir Açıkhava Diskosu'ndayız yani "Bedük ve FAITHLESS" da.

Yoğun hazırlık, bu yazın en sıcak gününe, yani Küçükçiftlik Park'taki FAITHLESS Konseri'ne denk geldi. Tırın Bulgaristan'dan gelme sıkıntısı, Dolmabaçe Sarayı'nın açılışından dolayı iznin olmasına rağmen şehir içine alınmama korkusu, derken hiç br sıkıntı yaşanmadan her şey planlandığı gibi gitti.


                                                         Biraz FAITHLESS Hakkında

Karizmatik solist Maxi Jazz, Sister Bliss ve Rollo’dan oluşan, İngiltere’nin en önemli dans müzik gruplarından Faithless, onlara dünya çapında ün kazandıran “Insomnia”, “God Is A DJ” ve “We Come 1” gibi elektronik müzikte çığır açan büyük hitlerle müzik dünyasına damgasını vurmuştu. Bu sonu gelmez büyük başarıların ardından Faithless, uzun bir aradan sonra yeni çıkacak albümleri “The Dance” den en yeni hitleri ve başarılı eski klasiklerini müzikseverlerle uzun bir aradan sonra paylaşmaya hazırlanıyor. Eski formlarından hiçbir şey kaybetmeyen efsanevi grup, bu son çalışmasıyla da yine milyonlarda seyreden bir albüm satışına ulaşmaya niyetli gözüküyor.


1995’de “Salva Mea” parçasıyla ilk çıkışını yapan grup, solist Maxi Jazz’in özellikle rap stilinde söylediği etkileyici vokalleriyle elektronik müziğin en önemli dönemine Faithless ismini kazımıştı. Şarkı sözlerinde sosyo-kültürel olaylara ve ruhani deneyimlere bolca yer veren Maxi Jazz, kendi karanlık ruhunu kattığı parçalarında dinleyenlere çok farklı deneyimler yaşatarak, birçok güçlü performansa imza attı. 1996 -2004 yılları arasında hepsi büyük liste başarısına sahip 5 albüm çıkaran Faithless, kendi stüdyo çalışmalarının yanı sıra Paul Oakenfold ve Robbie Williams gibi ünlü sanatçılarla da işbirlikleri yapmaya devam etti.


Faithless 4 senelik uzun bir aradan sonra bomba gibi bir albümle dans pistini geri almak için muhteşem bir dönüş yapıyor. 15 yıllık müzikal geçmişe sahip grubun yeni albümü hem house müzik ritimlerini hem de olmazsa olmaz Maxi Jazz’in imzası olan rap vokallerini içeriyor. 17 Mayıs’ta yayınlanması planlanan Faithless albümü The Dance, ismiyle de bize ipuçlarını veriyor.

Müzik otoriteleri tarafından bir klüp senfonisi olarak nitelendirilen yeni single “Not Going Home” ise alışılmışın dışında uzun, 7 dakikalık bir parça. 3 Mayıs‘ta piyasaya sürülecek yeni single, albümün içinde yer alan yoğun duyguları ve dans müziğinin Faithless tarafından icat edilen matematiğini göstererek, Faithless’ın taklit edilemez o büyük yetisini bir kez daha kanıtlıyor.

Konser Anı
Şu anda dışarı da inanılmaz bir kuyruk, içeri de mükemmel bir kalabalık Faithless'a eşlik ediyor. Olmeca'nın girişte seyircilere dağıttığı harika shot bardaklarıyla tekilalarını ardı ardına fondip yapan ve ardından Bedük'ün ve DJ Tuta'nın mükemmel müzikleriyle geceye hazırlanan seyirci şu anda kendinden geçmiş durumda. İnanılmaz bir açıkhava disko havası esiyor. Bir tek şey eksik o da kocaman bir disko topu..

Dün gece  Grace Jones'a gidemememin acısını sanırım bugün Faithless'da unutulmaya çalışıyorum:))

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Bir de Massive Dinleyelim Bakalım..:)


BKM (Beşiktaş Kültür Merkezi) bu yaz 2. one off konserlerinden birini daha dün akşam Massive Attack Konseri ile Kuru Çeşme Arena'da gerçekleştirdi. Konserde beklenen neydi bilemiyorum ama beklenmeyen bazı şeyler de vardı ki, onlar da, Massive Attack'ın " savaş, işkence, popüler kültür, kapitalizm karşıtı hazırladıkları mesajları sahne şovlarında kullanmalarıydı. Aslında, bahsedilenlerin sadece global mesajları içermemesi, Türkiye'nin iç yapısına yönelik hazırlanmış kinayelerin yer alması, ortam gereği çok güzel karşılandı; tabi karşılanmaması gerekenler de. Aslında sosyal bir ortam da, ki konu müzikse eğer, verilmek istenen mesajlar çoğu kez doğru iletilebiliyor. Burda önemli nokta ise dozajı iyi ayarlamak.

Konser alanı Rihanna'daki kadar dolu değildi. Siz deyin 5 bin ben diyim 4 bin kadar seyirci, bir kaç şarkıdan sonra kafaları bulmuş yakalayabildikleri yerlerden şarkılara kendilerince eşlik ediyorlardı.  

Sahne arka fonu kaplayan ledlerle kaplanmıştı ve çeşitli mesajlar belirli aralıklarla döndürülüyordu. Ses bası fazla abartmış olsalarda kulakta bir kirliliğe neden olmuyordu; temizdi diyebiliriz yani. Alan da sıkıntı yaratan konular ise sanırım her organizasyonda da olduğu gibi tuvaletlerdi. Kuyruk, "ya iç ve katlan ya da dinle ve içmekten vazgeç" boyutundaydı.

Artık Kuru Çeşme'nin giriş problemini çözme zamanı geldi de geçiyor sanırım. Sistem görülmesine rağmen her seferinde aynı akreditasyon mantığıyla işlemez ki.. Tek bir sıra ve binlerce kişi o sırada devasa kuyrukta... Bileklikler ise bundan 3-5 sene önce Rock'n Coke operasyonunda kullanılan bileklik modeli. Klipsleri inanılmaz kötü ki çok rahatlıkla bileğinizden çıkartıp başkasına veebilirsiniz. Burdan önerim, artık yeni modelleri çıktı bu klipslerin. Görenler adındaki bir şirket, bu işi harika hallediyor. Bilginize...

Genel itibari ile boğaz manzarasında izlenebilecek iyi bir konserdi. Bakalım sıra da ne var..